Kutuplaşma, hem de inanç temelli bir kutuplaşma üzerinden siyaset
yapmak barış, demokrasi, özgürlük değerlerini savunanların işi değildir,
olamaz...Peki kimlerin "işidir"?
Hemen ve lafı dolandırmadan söyleyeyim; başlığa çıkardığım soru sadece saçma değil, aynı zamanda yanlış ve tehlikeli...
Saçma, yanlış ve tehlikeli olduğu için de bu soruyu şu veya bu
şekilde gündemleştirmek, mevcut hassasiyetleri şu veya bu yönde istismar
etmek çabasında olanlar iyi niyetli değiller.
Camilerin birer ibadet mekanı olması tartışma konusu olabilir mi?
Aynı şekilde Alevi yurttaşların ibadet mekanları olduğunu
söyledikleri cemevlerinin de tartışma konusu yapılmaması gerekir. Ne
cami cemevinin ne de cemevi caminin "alternatifi" değildir.
Biliniyor; tekke ve dergahların kapatılmasına dair devrim kanunu
(1925) ile birlikte, Alevilerin inanç ve ibadetleri "yasaklı" oldu.
Dede, pir, seyit, çelebi, baba gibi Alevi-Bektaşi inancının kendini
yaşatması, sürdürmesi bakımından hayati bir önem ifade eden dini
unvanlar yasaklandı. Alevilik "gizli-saklı" yaşanan bir inanç haline
geldi.
Bu acılı tarihi uzun uzadıya yeniden yazmak niyetinde değilim. Sadece mevzunun özünü hatırlatmakla yetiniyorum.
Alevilerin cemevlerine yasal statü talebini de içeren "eşit
yurttaşlık" talepleri, meşrudur. Hem demokratikleşmenin hem de
demokratikleşmenin alanlarından birini oluşturan din ve vicdan
özgürlüğünü evrensel manada tanımanın temel gereklerinden biridir.
Alevilerin bu yöndeki talepleri gündemde iken, devletin yapamadığını
iki sivil yapı yapmaya niyetlendi ve cemi ile cemevini komşu yapan bir
proje geliştirdi. Bakan ve milletvekillerinin de katıldığı bir temel
atma töreni yapıldı. Ve bazı Alevi kurumlarının başını çektiği bir
protesto kampanyası devreye girdi. Protestoların temel argümanı, bunun
bir "asimilasyon projesi" olduğu...
Meseleyi olabildiğince somut ve yalın ele almakta fayda var.
Devletin yapmadığını iki sivil yapı yapmaya çalışmaktadır ve bu
şekilde cemevlerinin ibadethane olarak resmen de kabulü gündeme
gelmiştir. Bu olumlu mu olumsuz mu?
Alevi ve Sünni yurttaşlar arasında yer yer yazılarımda dikkat
çektiğim ve hiç kimse adına iyi bir şey olmadığını vurguladığım bir
kutuplaşma durumu var. Bu kutuplaşma artık kimsenin görmezden
gelemeyeceği düzeyde belirgin bir gerçeklik haline geldi. Bu proje "bir
arada yaşama" görev ve sorumluluklarımız adına iyi midir kötü müdür?
Devlet ve hükümet Alevileri ve onların inancını resmen tanıma adına
somut adımlar atmada hala üzerine düşeni yapmış değil. İktidar partisi
başta olmak üzere mecliste grubu bulunan siyasi partilerin bunda açık
bir sorumlulukları var. Eleştirmek görevimiz. Atılan bu adım siyaset
kurumuna görevlerini güçlü bir şekilde hatırlatma adına olumlu mu
olumsuz mu bir anlam ifade etmektedir?
Benim bu gelişmeye bakış açıma yön veren sorular bu kadar açık, net ve somut idi.
Bu nedenle projeyi iyi niyetli bir girişim olarak değerlendiriyor ve
sivil toplumun benzer çalışmalar yürütmesinin anlamlı, değerli olacağını
düşünüyorum.
"Sen misin bunu diyen..." içeriğinde çok tepkiler aldım. Projeyi
yürüten kurumlara ilişkin ve sonuçta da iktidara ilişkin mevcut
güvensizlik duygusunun hangi düzeylere gelmiş olduğunun son göstergesi
de, bu proje oldu.
Adı geçen kurumlara (Hacı Bektaş Kültür Eğitim Sağlık Vakfı ve Cem
Vakfı) ilişkin eleştirileriniz olabilir. Söylem ve politikalarını,
faaliyetlerini beğenmeyebilirsiniz. Bu herkesin kendi tercihi ile ilgili
görüşüdür ve saygı duymak gerekir. Nitekim benim de eleştirilerim var.
Ancak söz konusu olan, bu kurumların öncülük ettiği bu proje. Bu projeyi
de beğenmeyebilirsiniz. Somut eleştirileriniz olabilir. Neyin nasıl
olması gerektiği yönünde görüşler ileri sürebilirsiniz...
Ama gördüğüm ve anladığım kadarıyla protestocu Alevi kurumları somut
bir eleştiri getirmekten çok "bizi asimile etmek istiyorlar"
yaklaşımıyla hareket ediyorlar.
Hemen belirteyim, Alevilerin "asimilasyon" konusundaki hassasiyetleri
de son derece anlaşılırdır. Ama bu projenin amacının asimilasyon
olduğunu söyler ve savunurken, daha somut argümanlarınız olması gerekir.
Mesela Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, cemevi
ile caminin yan yana olmasından, komşu olmasından rahatsızlık
duymadığını ama cemevinin "caminin müştemilatı" gibi de görülemeyeceğini
söylüyor. Bu, somut bir eleştiridir. Doğru mu değil mi, projeyi
inceleyerek cevap verilebilir.
Ama maalesef "asimilasyon" diye Alevileri sokağa dökmek isteyenlerin
asıl kaygıları acaba asimilasyon mu yoksa başka siyasi kaygılar mıdır?
Bu soruyu sorduran bir tablo var.
Siyaset yapmak da herkesin hakkı. Ama inançlarımızı malzeme haline getirmeden...
Bu mesele, kutuplaşma, taraflaşma noktasında geldiğimiz noktayı bize
göstermesi bakımından herkes adına oldukça düşündürücü bir tablo arz
etmektedir. Sorunlarımızı çözme konusunda daha fazla geç kalma lüksümüz
yok. Kutuplaşma üzerinden, hem de inanç temelli bir kutuplaşma üzerinden
siyaset yapmak barış, demokrasi, özgürlük değer ve duyarlılıklarını
savunanların "işi" değildir.
Peki kimin "işidir"?
Cafer SOLGUN
cafersolgun@gmail.com
No comments:
Post a Comment