Wednesday, September 18, 2013

Cami mi cemevi mi? Cafer SOLGUN

Kutuplaşma, hem de inanç temelli bir kutuplaşma üzerinden siyaset yapmak barış, demokrasi, özgürlük değerlerini savunanların işi değildir, olamaz...Peki kimlerin "işidir"?
Hemen ve lafı dolandırmadan söyleyeyim; başlığa çıkardığım soru sadece saçma değil, aynı zamanda yanlış ve tehlikeli...
Saçma, yanlış ve tehlikeli olduğu için de bu soruyu şu veya bu şekilde gündemleştirmek, mevcut hassasiyetleri şu veya bu yönde istismar etmek çabasında olanlar iyi niyetli değiller.

 
Camilerin birer ibadet mekanı olması tartışma konusu olabilir mi?
Aynı şekilde Alevi yurttaşların ibadet mekanları olduğunu söyledikleri cemevlerinin de tartışma konusu yapılmaması gerekir. Ne cami cemevinin ne de cemevi caminin "alternatifi" değildir.
Biliniyor; tekke ve dergahların kapatılmasına dair devrim kanunu (1925) ile birlikte, Alevilerin inanç ve ibadetleri "yasaklı" oldu. Dede, pir, seyit, çelebi, baba gibi Alevi-Bektaşi inancının kendini yaşatması, sürdürmesi bakımından hayati bir önem ifade eden dini unvanlar yasaklandı. Alevilik "gizli-saklı" yaşanan bir inanç haline geldi.
Bu acılı tarihi uzun uzadıya yeniden yazmak niyetinde değilim. Sadece mevzunun özünü hatırlatmakla yetiniyorum.
Alevilerin cemevlerine yasal statü talebini de içeren "eşit yurttaşlık" talepleri, meşrudur. Hem demokratikleşmenin hem de demokratikleşmenin alanlarından birini oluşturan din ve vicdan özgürlüğünü evrensel manada tanımanın temel gereklerinden biridir.
Alevilerin bu yöndeki talepleri gündemde iken, devletin yapamadığını iki sivil yapı yapmaya niyetlendi ve cemi ile cemevini komşu yapan bir proje geliştirdi. Bakan ve milletvekillerinin de katıldığı bir temel atma töreni yapıldı. Ve bazı Alevi kurumlarının başını çektiği bir protesto kampanyası devreye girdi. Protestoların temel argümanı, bunun bir "asimilasyon projesi" olduğu...
Meseleyi olabildiğince somut ve yalın ele almakta fayda var.
Devletin yapmadığını iki sivil yapı yapmaya çalışmaktadır ve bu şekilde cemevlerinin ibadethane olarak resmen de kabulü gündeme gelmiştir. Bu olumlu mu olumsuz mu?
Alevi ve Sünni yurttaşlar arasında yer yer yazılarımda dikkat çektiğim ve hiç kimse adına iyi bir şey olmadığını vurguladığım bir kutuplaşma durumu var. Bu kutuplaşma artık kimsenin görmezden gelemeyeceği düzeyde belirgin bir gerçeklik haline geldi. Bu proje "bir arada yaşama" görev ve sorumluluklarımız adına iyi midir kötü müdür?
Devlet ve hükümet Alevileri ve onların inancını resmen tanıma adına somut adımlar atmada hala üzerine düşeni yapmış değil. İktidar partisi başta olmak üzere mecliste grubu bulunan siyasi partilerin bunda açık bir sorumlulukları var. Eleştirmek görevimiz. Atılan bu adım siyaset kurumuna görevlerini güçlü bir şekilde hatırlatma adına olumlu mu olumsuz mu bir anlam ifade etmektedir?
Benim bu gelişmeye bakış açıma yön veren sorular bu kadar açık, net ve somut idi.
Bu nedenle projeyi iyi niyetli bir girişim olarak değerlendiriyor ve sivil toplumun benzer çalışmalar yürütmesinin anlamlı, değerli olacağını düşünüyorum.
"Sen misin bunu diyen..." içeriğinde çok tepkiler aldım. Projeyi yürüten kurumlara ilişkin ve sonuçta da iktidara ilişkin mevcut güvensizlik duygusunun hangi düzeylere gelmiş olduğunun son göstergesi de, bu proje oldu.
Adı geçen kurumlara (Hacı Bektaş Kültür Eğitim Sağlık Vakfı ve Cem Vakfı) ilişkin eleştirileriniz olabilir. Söylem ve politikalarını, faaliyetlerini beğenmeyebilirsiniz. Bu herkesin kendi tercihi ile ilgili görüşüdür ve saygı duymak gerekir. Nitekim benim de eleştirilerim var. Ancak söz konusu olan, bu kurumların öncülük ettiği bu proje. Bu projeyi de beğenmeyebilirsiniz. Somut eleştirileriniz olabilir. Neyin nasıl olması gerektiği yönünde görüşler ileri sürebilirsiniz...
Ama gördüğüm ve anladığım kadarıyla protestocu Alevi kurumları somut bir eleştiri getirmekten çok "bizi asimile etmek istiyorlar" yaklaşımıyla hareket ediyorlar.
Hemen belirteyim, Alevilerin "asimilasyon" konusundaki hassasiyetleri de son derece anlaşılırdır. Ama bu projenin amacının asimilasyon olduğunu söyler ve savunurken, daha somut argümanlarınız olması gerekir. Mesela Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu, cemevi ile caminin yan yana olmasından, komşu olmasından rahatsızlık duymadığını ama cemevinin "caminin müştemilatı" gibi de görülemeyeceğini söylüyor. Bu, somut bir eleştiridir. Doğru mu değil mi, projeyi inceleyerek cevap verilebilir.
Ama maalesef "asimilasyon" diye Alevileri sokağa dökmek isteyenlerin asıl kaygıları acaba asimilasyon mu yoksa başka siyasi kaygılar mıdır? Bu soruyu sorduran bir tablo var.
Siyaset yapmak da herkesin hakkı. Ama inançlarımızı malzeme haline getirmeden...
Bu mesele, kutuplaşma, taraflaşma noktasında geldiğimiz noktayı bize göstermesi bakımından herkes adına oldukça düşündürücü bir tablo arz etmektedir. Sorunlarımızı çözme konusunda daha fazla geç kalma lüksümüz yok. Kutuplaşma üzerinden, hem de inanç temelli bir kutuplaşma üzerinden siyaset yapmak barış, demokrasi, özgürlük değer ve duyarlılıklarını savunanların "işi" değildir.
Peki kimin "işidir"?

Cafer SOLGUN 
cafersolgun@gmail.com

No comments:

Post a Comment